11. Sınıf: Türk Dili ve Edebiyat - Genel Tekrar - Genel Tekrar Testi Test Soruları - Test Çöz- 2023 Yeni MEB Eğitim Müfredatına Uygun Yeni Nesil Kazanım Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Öğretmen, Hikmet Feridun Es’in Hüseyin Rahmi Gürpınar’la yaptığı mülakattan bir bölümü sınıfta okudu. Bu bölüm şöyleydi:
- Daima okuru düşünürüm. Bazıları okuyucuya hiç ehemmiyet vermezler. Yalnız kendileri için, kendi hislerine, kendi zevklerine, kendi düşüncelerine göre yazarlar. Buna taraftar değilim. İnsan, okuru için yazmazsa yazı, çakıl taşı gibi sert, yenmez bir hâl alıyor.
Daha sonra öğretmen, bu konuşmanın hangi sorunun cevabı olabileceğini sordu.
Ahmet:
- Yazarken plan yapar mısınız?
Gül:
- Düşüncelerinizi nasıl ifade edersiniz?
Fatma:
- Yazarken okuru dikkate alır mısınız?
Betül:
- Her ortamda yazabilir misiniz?
Sevi:
- Yazılarınızı kendi zevkiniz için mi yazarsınız?
Öğretmen bu cevaplardan yalnızca ikisinin doğru olduğunu söyledi.
Bundan sonra öğretmen “Aranızdan bir kişi şu bölümün sorusunu söyledi.” diyerek parçayı okudu.
- Yazı yazarken gürültünün müthiş düşmanıyım. Çıt olmasını istemem. Yapayalnız çalışırım. Yazı yazarken odaya kimsenin girmesine tahammül edemem. Ekseri yukarı kattaki kütüphanede yazı yazarım. Hatta daha tuhafını söyleyeyim: Ben odada çalıştığım sürece sofadaki saatin işlemesi yasaktır. Yazıya başlar başlamaz hemen dışarıya çıkar, sofadaki saati durdururum.
I.
Gecenin hayli ilerlemiş bir saatinde Bodrum’a geldik, Bodrum’un bembeyaz evleri üstüne ay ışığı dökülüyordu ve evlerin aksi denize vuruyordu. (I) Bodrum bir deniz kasabasıdır. Türkiye’deki hiçbir deniz kasabasına da benzemiyor. Bambaşka bir özelliği var. (II) Ay ışığı altında bir masal şehri gibi. Nefes almıyor. Durgun, bir göl kadar durgun denizin üstünden gümüş parıltılar kayıyor. (III) Denizin üstünde yer yer bir top ışık ışık duruyor. (IV) Bodrum’da otel yok. Otobüste köylü ile çatışan dalgıç Ahmet bizi pansiyon gibi bir eve götürdü. Sabahleyin bol bir güneşle gözümü açtım. Kış ortasında yaz! Bu Bodrum’a has bir özelliktir. Kasaba deniz, kasaba acı acı tuz kokuyordu. (V) Tuzun genzimi acı acı yaktığını duydum.
Yaşar Kemal
II.
Sanat yaşamında elli yılı geride bırakan Erol Günaydın, canlandırdığı yüzlerce karakterle halkın gönlünde taht kurmuş usta bir oyuncu…
Kendi küçük ama namı büyük... Bıyığı bile terlememiş; 13 yaşında var yok... Yatılı okuduğu Galatasaray Lisesinde teneffüs zili çalar çalmaz arkadaşları çevresini sarıyor ve teneffüslerin neşeli soluğu Erol, “tijin tijin” diye başlıyor mini gösterisine. Bir kovboyun maceralarını anlatırken ne kadar da sahici ve esprili... Ve tezahüratlar: “Tijin Erol, bir daha, bir daha!” . Sıra Dümbüllü taklitlerine geldiğindeyse, minik seyircilerin mideleri ağrıyor kıkırdamaktan.
Kısa süre sonra Cep Tiyatrosunda amatör olarak oyunculuğa başlayan Tijin Erol’un önünde büyük bir engel vardır: Okulun yüksek duvarları…
Füsun Akay
I.
Gecenin hayli ilerlemiş bir saatinde Bodrum’a geldik, Bodrum’un bembeyaz evleri üstüne ay ışığı dökülüyordu ve evlerin aksi denize vuruyordu. (I) Bodrum bir deniz kasabasıdır. Türkiye’deki hiçbir deniz kasabasına da benzemiyor. Bambaşka bir özelliği var. (II) Ay ışığı altında bir masal şehri gibi. Nefes almıyor. Durgun, bir göl kadar durgun denizin üstünden gümüş parıltılar kayıyor. (III) Denizin üstünde yer yer bir top ışık ışık duruyor. (IV) Bodrum’da otel yok. Otobüste köylü ile çatışan dalgıç Ahmet bizi pansiyon gibi bir eve götürdü. Sabahleyin bol bir güneşle gözümü açtım. Kış ortasında yaz! Bu Bodrum’a has bir özelliktir. Kasaba deniz, kasaba acı acı tuz kokuyordu. (V) Tuzun genzimi acı acı yaktığını duydum.
Yaşar Kemal
II.
Sanat yaşamında elli yılı geride bırakan Erol Günaydın, canlandırdığı yüzlerce karakterle halkın gönlünde taht kurmuş usta bir oyuncu…
Kendi küçük ama namı büyük... Bıyığı bile terlememiş; 13 yaşında var yok... Yatılı okuduğu Galatasaray Lisesinde teneffüs zili çalar çalmaz arkadaşları çevresini sarıyor ve teneffüslerin neşeli soluğu Erol, “tijin tijin” diye başlıyor mini gösterisine. Bir kovboyun maceralarını anlatırken ne kadar da sahici ve esprili... Ve tezahüratlar: “Tijin Erol, bir daha, bir daha!” . Sıra Dümbüllü taklitlerine geldiğindeyse, minik seyircilerin mideleri ağrıyor kıkırdamaktan.
Kısa süre sonra Cep Tiyatrosunda amatör olarak oyunculuğa başlayan Tijin Erol’un önünde büyük bir engel vardır: Okulun yüksek duvarları…
Füsun Akay
Nazlı Eray’la mülakat yapacak olan gazeteci Burak Polat;
I. Nazlı Eray hakkında önceden araştırma yapıp bilgi edindi.
II. Nazlı Eray’la önceden görüşerek görüşme konusunu, görüşmenin yerini ve zamanını belirledi.
III. Soruları konuşma sırasında, konunun akışına göre belirleyip sordu.
IV. Konuşma istemediği bir yöne kaydığında nezaket ve dikkatle gerekli soruları sorarak yazarın konuya dönmesini sağladı.
V. Görüşme bittikten sonra aldığı cevapları kendi yorumlarını da katarak okura aktardı.
Öğretmen, Hikmet Feridun Es’in Hüseyin Rahmi Gürpınar’la yaptığı mülakattan bir bölümü sınıfta okudu. Bu bölüm şöyleydi:
- Daima okuru düşünürüm. Bazıları okuyucuya hiç ehemmiyet vermezler. Yalnız kendileri için, kendi hislerine, kendi zevklerine, kendi düşüncelerine göre yazarlar. Buna taraftar değilim. İnsan, okuru için yazmazsa yazı, çakıl taşı gibi sert, yenmez bir hâl alıyor.
Daha sonra öğretmen, bu konuşmanın hangi sorunun cevabı olabileceğini sordu.
Ahmet:
- Yazarken plan yapar mısınız?
Gül:
- Düşüncelerinizi nasıl ifade edersiniz?
Fatma:
- Yazarken okuru dikkate alır mısınız?
Betül:
- Her ortamda yazabilir misiniz?
Sevi:
- Yazılarınızı kendi zevkiniz için mi yazarsınız?
Öğretmen bu cevaplardan yalnızca ikisinin doğru olduğunu söyledi.
Bundan sonra öğretmen “Aranızdan bir kişi şu bölümün sorusunu söyledi.” diyerek parçayı okudu.
- Yazı yazarken gürültünün müthiş düşmanıyım. Çıt olmasını istemem. Yapayalnız çalışırım. Yazı yazarken odaya kimsenin girmesine tahammül edemem. Ekseri yukarı kattaki kütüphanede yazı yazarım. Hatta daha tuhafını söyleyeyim: Ben odada çalıştığım sürece sofadaki saatin işlemesi yasaktır. Yazıya başlar başlamaz hemen dışarıya çıkar, sofadaki saati durdururum.
Nazlı Eray’la mülakat yapacak olan gazeteci Burak Polat;
I. Nazlı Eray hakkında önceden araştırma yapıp bilgi edindi.
II. Nazlı Eray’la önceden görüşerek görüşme konusunu, görüşmenin yerini ve zamanını belirledi.
III. Soruları konuşma sırasında, konunun akışına göre belirleyip sordu.
IV. Konuşma istemediği bir yöne kaydığında nezaket ve dikkatle gerekli soruları sorarak yazarın konuya dönmesini sağladı.
V. Görüşme bittikten sonra aldığı cevapları kendi yorumlarını da katarak okura aktardı.
Öğretmen, Hikmet Feridun Es’in Hüseyin Rahmi Gürpınar’la yaptığı mülakattan bir bölümü sınıfta okudu. Bu bölüm şöyleydi:
- Daima okuru düşünürüm. Bazıları okuyucuya hiç ehemmiyet vermezler. Yalnız kendileri için, kendi hislerine, kendi zevklerine, kendi düşüncelerine göre yazarlar. Buna taraftar değilim. İnsan, okuru için yazmazsa yazı, çakıl taşı gibi sert, yenmez bir hâl alıyor.
Daha sonra öğretmen, bu konuşmanın hangi sorunun cevabı olabileceğini sordu.
Ahmet:
- Yazarken plan yapar mısınız?
Gül:
- Düşüncelerinizi nasıl ifade edersiniz?
Fatma:
- Yazarken okuru dikkate alır mısınız?
Betül:
- Her ortamda yazabilir misiniz?
Sevi:
- Yazılarınızı kendi zevkiniz için mi yazarsınız?
Öğretmen bu cevaplardan yalnızca ikisinin doğru olduğunu söyledi.
I.
Gecenin hayli ilerlemiş bir saatinde Bodrum’a geldik, Bodrum’un bembeyaz evleri üstüne ay ışığı dökülüyordu ve evlerin aksi denize vuruyordu. (I) Bodrum bir deniz kasabasıdır. Türkiye’deki hiçbir deniz kasabasına da benzemiyor. Bambaşka bir özelliği var. (II) Ay ışığı altında bir masal şehri gibi. Nefes almıyor. Durgun, bir göl kadar durgun denizin üstünden gümüş parıltılar kayıyor. (III) Denizin üstünde yer yer bir top ışık ışık duruyor. (IV) Bodrum’da otel yok. Otobüste köylü ile çatışan dalgıç Ahmet bizi pansiyon gibi bir eve götürdü. Sabahleyin bol bir güneşle gözümü açtım. Kış ortasında yaz! Bu Bodrum’a has bir özelliktir. Kasaba deniz, kasaba acı acı tuz kokuyordu. (V) Tuzun genzimi acı acı yaktığını duydum.
Yaşar Kemal
II.
Sanat yaşamında elli yılı geride bırakan Erol Günaydın, canlandırdığı yüzlerce karakterle halkın gönlünde taht kurmuş usta bir oyuncu…
Kendi küçük ama namı büyük... Bıyığı bile terlememiş; 13 yaşında var yok... Yatılı okuduğu Galatasaray Lisesinde teneffüs zili çalar çalmaz arkadaşları çevresini sarıyor ve teneffüslerin neşeli soluğu Erol, “tijin tijin” diye başlıyor mini gösterisine. Bir kovboyun maceralarını anlatırken ne kadar da sahici ve esprili... Ve tezahüratlar: “Tijin Erol, bir daha, bir daha!” . Sıra Dümbüllü taklitlerine geldiğindeyse, minik seyircilerin mideleri ağrıyor kıkırdamaktan.
Kısa süre sonra Cep Tiyatrosunda amatör olarak oyunculuğa başlayan Tijin Erol’un önünde büyük bir engel vardır: Okulun yüksek duvarları…
Füsun Akay
Bu cümleyle ilgili olarak;
I. Noktalı virgül, virgüllerle ayrılmış tür veya takımları birbirinden ayırmak için kullanılmıştır.
II. Altı çizili söz grubu cümlede zarf tümleci görevindedir.
III. I. virgül cümlede eş görevli sözcükleri ayırmaktadır.
IV. Cümlede anlatım bozukluğu yoktur.
V. II. virgül gereksiz yere kullanılmıştır.
I. Grup
I. Bu Diyar Baştan Başa
II. Ha Bu Diyar
III. Diyorlar ki
IV. Edebiyatçılarımız Konuşuyor
V. Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar
II. Grup
a. Yaşar Nabi Nayır
b. Fikret Otyam
c. Ruşen Eşref Ünaydın
d. Yaşar Kemal
e. Mustafa Baydar