9.Sınıf: Türk Dili ve Edebiyat - 1. Ünite : Giriş - Metinlerin Sınıflandırılması - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
“Kullandığım sözcükler, sizin her gün kullandığınız sözcüklerdir ama sözcüklerimiz yine de aynı değildir.”
(Paul Claudel)
I. METİN
Selimiye Camii
Mimar Sinan’ın “ Benim ustalık eserimdir.” dediği ve ülkemizde mimari alandaki en önemli eserlerden biri olan Selimiye Camii, Edirne’dedir. Cami, 1566-1574 yılları arasında Sultan Selim için yapıldı. Selimiye Camii, 31 metre çapında büyük bir kubbeye sahiptir. Bir tepenin üzerine, uçuk pembe renkli taşlardan inşa edilmiştir. Caminin dört minaresi Türkiye camilerindeki minarelerin en uzunudur. Bu minareler caminin büyüklüğünü destekler niteliktedir.”
II. METİN
Edirne Kasidesi
“Selimiye”derler, “ Edirne” derler;
Tatlı bir gariplik duygusu gelir,
Kemerler, çeşmeler, minarelerle,
Bir eski eserler kamusu gelir.
Dünyanın en güzel minareleri,
Ve kubbelerin en ulusu gelir.”
“Yazınsal bir metin, doğrudan doğruya yararlanılacak bilgiler sunan düz metinler gibi görülemez. Yazınsal metin karşısında her okurun, bir kurmaca dünya karşısında olduğunu bilmesi, ona göre bir iletişim konumuna girmesi gerekir.”
I. “Bir cisim yer çekimine göre asılı ya da dayalı durumda bulunur. Cisim yalnızca bir tek noktasından desteklenip tutulmaktaysa asılı durumdadır. Asılı olan cismin asılı bulunduğu nokta asılma merkezidir.”
II. “Sülüklü’nün dar, dolambaç sokaklarından birinde çıplak ayaklarındaki takunyaları bozuk kaldırımların üzerinde at nalı gibi tıkırdatarak koşan bir kız çocuğu, viran bir evin önünde durdu. Kapı tokmağını birkaç defa vurdu, bekledi, açan olmadı.”
“Ben işte böyle şanlı bir Erzurum annesini ve kadınların en kahramanını tanıdım. Bu muharip ve asker kadını gördüğüm zaman kırk beş yaşlarında vardı. Fakat yaş bile bu kadının yüzünde görünmekten sanki ürkmüştür. Hâlâ dinçtir ve daha çok düşman başı yiyecektir. Erzurumlu Yusuf Ağa isminde bir yiğidin kızı olan Fatma Seher, kocası Binbaşı Derviş Bey vefat edince, Mütareke’den sonra Edirne’de Yanıkkışla’dan memleketine geçmiş, fişeklerini beline dolamış, çizmelerini ayağına geçirmiş ve mavzeri omzuna asarak ateş ve kan cephesinde kahramanlık aramaya çıkmıştır ve onun mucizevi azmi, bundan sonra, kahramanlığı mavzerinin ucuna esir etti.”
“Lütfen münasebeti germeyelim. Benim böyle bir niyetim yok. Ben tüccar değilim, bir yazarım. Yazar ilginç bulduğu konuları, kişilikleri, olayları eserine alır, onları kendince işler.
— Ne demek kendince işler?
— Yani benim yazacağım Tahir Sami Bey bire bir siz değilsiniz. Olamaz da. Onu ben yeniden inşa edeceğim. Sami Bey bu “yeniden inşa” işini pek kavrayamadı.
— Yani, olan hayatıma bir sürü olmayan şey katacaksınız.
— Eh,öyle.
— Ya adım. Adımı kullanacak mısınız? Herkes anlar.
— İstemezseniz kullanmam. Tahir Sami yerine Hakkı Mahir deriz.