8. Sınıf Türkçe 5. Ünite : Atasözleri ve Deyimler - Paragrafta Yapı Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
I. Geçmişim peşimi yine de bırakmıyordu bu zamanlarda.
II. Böyle düşünürken dolmuş geldi, insanlar inip insanlar bindi.
III. Gelen geçen herkesin nasıl bir sıkıntı içinde olduğunu anlamaya çalışıyordum.
IV. “Bu adam evinde sorun yaşamış.”, “Bu kadının çok borcu var.”
V. Köyden gelen dolmuşu karşılamak için bekliyordum bankta.
VI. Ardından kendiminkileri düşündüm: Okulu bitirmeliydim, işe girmeliydim.
Atatürk; Samsun’a çıktığı zaman üstü başı yırtık, postalları patlamış, silahsız bir er gördü. Yüzünün rengi bakıra dönmüş, bir deri bir kemik kalmış bu Türk askeri ağlıyordu. Atatürk, ona şöyle dedi:
— Asker ağlamaz arkadaş, sen neden ağlıyorsun?
Er irkildi, başını kaldırdı. ........ Hemen doğruldu ve Anafartalar’daki komutanını çelik yay gibi selamladı, iç Anadolu’nun yanık yürekli çocuğu içini çekti: ....... Üstelik hükümet beni terhis etti. ....... Toprağıma giren düşmanı ne ile kovacağım? Atatürk, erin omzuna elini koydu:
— Üzülme çocuğum, dedi. Gel benimle! Atatürk’ün Samsun deposunda giydirip silahlandırdığı ve yanına aldığı ilk er, bu Mehmetçik oldu.
........ Çünkü sanatı ve edebiyatı bilmeyenler sanata, edebiyata değer biçmiştir. Sırf bu yüzdendir ki birçok şair yaşadığı çağda anlaşılamamış, hor görülmüş, tozlu raflara mahkûm edilmiştir. Sanatı, edebiyatı değerlendirmek herkesin harcı değildir. Öncelikle kişilerde o özellik olmalıdır. Maalesef ne dün ne de bugün bu değerlendirmeyi layığıyla yapabilecek kimse henüz çıkmamıştır. Günümüzde ne yazık ki herhangi bir konuda söz söyleyebilecek yetide olmayan kişiler kulaktan dolma sözlerle bir yerlere varmaya çalışıyor. Akıntıya karşı kürek çeken bu kişiler, maalesef bulundukları konumdan bir arpa boy yol alamadıkları gibi değerlendirmeye çalıştıkları eserlerin de yanlış anlaşılmasına sebep oluyorlar.
Bir toplumu, karşılaştığı güçlükler karşısında dirençli ve üstün kılan, o toplumu oluşturan bireyler arasındaki dayanışma ve birlik ruhudur. Bu dayanışma ve birlik ruhunu hayata geçirmenin en önemli adımı ise toplum içerisinde var olan her fikrin, her kesimden insanın hoşgörüyle birbirine saygı duymasıdır. İnsani değerlerin yol gösterdiği bir dünyanın oluşması için bütün dünya toplumlarının dayanışma içinde olması gerekir. Farklılıklar toplumun bir parçasıdır. Toplum bireylerle bir bütün olarak anlam kazanır. Bireysel farklılıklar bireyleri eşsiz ve özel kılar. Çünkü her birey sahip olduğu farklılıklarıyla toplumu geliştiren bir unsurdur. Farklılıklar çatışmanın zemini olmamalıdır. Farklılıklarımız, birliğimizi tamamlayan zenginliklerimizdir. Bu nedenle farklılıklara saygı duyulmalıdır. Bu saygı kişiye, farklı inançlara, görüşlere, yaşayış biçimine saygıdır. Gökkuşağının farklı renkleri gibi, farklı renkler bir arada güzeldir. Renklerin birbirine dönüşme mecburiyeti olamaz. Bu yüzden ....... .
(I) İnsanoğlu genellikle hiçbir şeyin kıymetini zamanında bilemediği gibi hiç olmayacak bir şeye hak ettiğinden fazla değer vererek kendisine maddi ve manevi zarar veriyor. (II) Elindeki büyük değerleri, fırsatları sıradan bir şey gibi görüp bunlar hiç bitmeyecekmiş gibi davranıyor. (III) Para kazanmak ve aç gözünü doyurmak için sağlığını ve gençliğini kaybediyor. (IV) Gençliğin verdiği dinçliği, sağlığımızın yerinde olmasını, güneşin doğuşunu, yeni güne uyanışın verdiği hazzı görmüyor âdeta. (V) Sağlığı, gençliği elinden gittikten sonra da elindeki tüm servetini veriyor ama iş işten geçmiş oluyor.
(I) 1517 yılında Yemen’de Vali olan Özdemir Paşa, denediği ve çok sevdiği kahveyi İstanbul’a getirmiştir. İlk olarak Tahtakale semtinde açılan kahvehane ile tüm İstanbul’a yayılmıştır. Sonrasında ise aynı hızla tüm ülkeye yayılmıştır. Açılan bu kahvehanelerde kahve eşliğinde kitaplar okunmuş, satrançlar oynanmış, edebiyat sohbetleri yapılmıştır. (II) ilerleyen zamanlarda eşsiz tadı sayesinde saray mutfağına bile giren kahve, çok fazla tüketilmeye başlanmıştır. Özenle pişirilen kahveler, en itibarlı kişilere sunulmuştur. Osmanlı elçileri sayesinde Türk kahvesi, önce Avrupa’ya ardından da tüm dünyaya yayılmıştır. Böylece Türk kahvesi kültürü ve geleneği, kahvenin İstanbul’da kahvehanelerde servis edilmesiyle başlamıştır. (III) Kahve, başlı başına misafirperverlik, arkadaşlık, nezaket ve eğlence sembolüdür. Türk kahvesinin, özel hazırlama teknikleri vardır ve yıllar öncesine dayanan bu teknikler günümüzde hâlâ kullanılmaktadır. (IV) Zaman gerektiren hazırlama teknikleri sayesinde, Türk kahvesi damağınızda uzun süre tadını ve tazeliğini bırakır.
Enerji verimliliği aynı zamanda teknoloji ve yenilikçiliği de tetikliyor. (I) Dünyadaki enerji verimliliği çalışmalarına baktığımızda yeni fikirlerin ve girişimlerin başrolü oynadığını görüyoruz. (II) Gençlerimiz artık yeni fikirlerini, buluşlarını hayata geçirecek fırsatlara da sahip. (III) Türkiye de enerji tüketimi alanında son yıllarda yükselişte olan ülkelerin başında geliyor. (IV) Devletimizin sunduğu desteğin yanı sıra büyük yatırımcılar da gençlerimize bu fikirlerini gerçekleştirmek için desteklerini sunuyor.
I. Bunlar arasında sürdürülebilir olmayan odun üretimi, yapılaşma, yangınlar vb. sayılabilir.
II. Bu yok olma sürecinin en önemli sebepleri insan kaynaklıdır.
III. Ormanları olumsuz etkileyen bir diğer durum da hava kirliliğidir.
IV. Ormanlar, tarihin hiçbir döneminde, son yüzyıl içinde yaşadığı gibi bir yok olma süreci yaşamamıştır.
Pek çok insan popüler görünen insanlar gibi olmaya çaIışır. Kendilerini geliştirmeye çalışmak yerine diğerlerini taklit etmeye çalışırlar ve bu süreçte kim olduklarını unuturlar. Bu tam bir zaman kaybı olmanın yanı sıra elde edildiği düşünülen şeyler de birer yanılsamadan ibarettir. Orijinal olmayı göze aldığınızda aslında kendiniz olma cesaretini göstermiş olursunuz. Bu pek çoğumuz için son derece korkutucu ve ürkütücü bir teklif olabilir. Peki, neden böyle? Çünkü bu kendimizi riske atmamız anlamına gelir. Bu kendimizi incelenmeye, yargılanmaya ve muhtemelen alaya alınmaya maruz bırakacağımız anlamını taşır. Bu incinebilir bir şekilde açıkta olacağımız manasına gelir. Tabii ki riskleri düşük tutup kalabalığın arasından çıkmamak çok daha rahattır. Ancak ........ .
Muhabir:
(I) ...
Yazar:
- Evet, ben bir büyük ressam seviyorum. Duydun mu bilmem. Viktor Hugo... Resim de yapmış. Elde beş yüz kadar resmi var. Bir sanatçı kendisini başka başka alanlarda anlatabilir.
Muhabir:
- Daha açık söyler misiniz?
Yazar:
- (II) ...
Eskiden birçok meslekte aile boyu çalışılırdı. Bir ailenin mesleği nesiller boyu devam ederdi ve o nesil bu meslekten geçimini sağlardı. Öyle zamanlar olurdu ki işler yetiştirile-mezdi ve çalıştıracak adam bulunmazdı. Zamanla işler azaldı ve bu meslekler iş beklemeye başladı. Artık bırakın yedi nesli doyurmasını kendi geçimini bile sağlayamaz hâle gelince bu meslekler yavaş yavaş terk edilmeye başlandı. Bu mesleklerden bazıları şunlardır: bakırcılık, kalaycılık, çömlekçilik, nalbantlık, keçecilik, değirmencilik, semercilik...
I. İnsanlar, sosyal medya dedikleri ortamda telefonlarını açıp gönül kapılarını kapatmaktadır.
II. Akıllı telefonlar insanları gerçek hayattaki el ele göz göze iletişimden koparmaktadır.
III. Sevdiklerimize sanal dünyada beğenilerimizi değil içten sevgilerimizi sunmak dururken hem de.
IV. Sadece “paylaşımlarla”, “beğenilerle” veya “takiplerle” mutlu olduklarını sanıyorlar.
Kız böcekleri ve yusufçuklar, yeryüzünün çok eski dönemlerinden beri var olan canlılar arasında yer alır. Sulak alanların yakınında yaşayan bu böcekleri uzun vücutları, kocaman gözleri ve damarlı kanatlarından kolayca tanıyabilirsiniz. Kanatlarını çok özel bir şekilde hareket ettirerek havada asılı kalabilir ya da geriye doğru uçabilirler. Onları yakından görebilmek için yanlarına çok yavaş hareketlerle gitmeniz gerekir. ………..
Dünyayı karşımızdaki insana yansıtan, kendi iç dünyamız hakkında karşımızdaki alıcıya mesajlar gönderen ileti kaynağı dildir. Bu nedenle dilin doğru ve istenildiği gibi kullanımı insanlar arası ilişkilerin de temel belirleyicisidir. Bir insan topluluğunu millet hâline getiren unsurların başında dil gelir. Dilin olmadığı bir toplulukta iletişimin sağlanması mümkün değildir. Hiç şüphesiz ki günlük hayatımızda huzuru sağlayan, insanı mutlu eden, sosyal hayatımızı belli bir düzen içerisinde sürdürmemizi sağlayan etkenlerin başında diğer insanlarla kurduğumuz iletişim gelir. Bu karşılıklı iletişim tatlı dille olduğunda karşımızdaki insana olumlu mesajlar verilerek hem bireyin iç huzuru sağlanacak hem de daha sağlıklı bir toplum meydana gelecektir. Tatlı dil; insanlığa, hayata, umuda veya yine bir şeylerden ümidini yitirdiğinde hatırlayıp minnetle anabileceğin bir çift güzel sözdür. Gönülleri kazanan tatlı dil bütün gücünü gönülden alır. İnsanın dilinin tatlı olması için gönlünün tatlı, iyi olması lazımdır. ........ İnsanı belki kısa bir zaman için aldatır ama çabucak foyası ortaya çıkar. Hakiki tatlı dil, iyi insanda olur. Yüreği merhametle, sevgiyle dolu insanın dili de kendiliğinden tatlılaşır.