12. Sınıf: Türk Dili Edebiyat - 3. Ünite: Şiir - Tanzimat Dönemi Şiiri Test Soruları - Test Çöz - 2023 Yeni MEB Eğitim Müfredatına Uygun Yeni Nesil Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
“Görüp ahkâmı asrı münharif sıdk u selametten
Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükümetten” (Çağın yöneticilerini doğruluk ve güvenlikten uzaklaşmış görünce şerefle ve mutlulukla hükümet kapısından ayrıldık.) dizeleriyle dile getirdiği Tanzimat Dönemi’nde devlet düzeninin işleyişiyle ilgili bozuklukları üzerine görevinden istifa edip millete dönmüştür. Döneminin toplumsal duyarlığı en yüksek sanatçılarından biridir.
Klasik edebiyat vadisinde eser kaleme alan sanatçı Tanzimat senelerinde daha çok Tabsıra adlı düzyazı kitabıyla ün kazanmış bir siyaset adamı, yazar ve şair olarak belirir. ihtiraslı yaratılışının beslediği kötümser ruh hâli eserlerine de yansır. Metafizik karakterli Kaside-i Âdem'de varlığa karşı yokluğu yüceltmesiyle şiirimize yeni bir tema getirir. Kötümser ruh hâli, buna bağlı olarak metafizik buhranı sonraki nesilde, başta Ziya Paşa ile Abdülhak Hâmit olmak üzere, Tevfik Fikret ve Mehmet Akif’te aksini bulacaktır. Bu şiiriyle o, daha sonra çokça örneğine rastlayacağımız ızdırap çeken insanın habercisi gibidir.
- “Vatan şairi ve toplum hareketlendiricisi” olarak da bilinen sanatçı, Tanzimat Dönemi Türk edebiyatının önde gelen isimlerindendir.
- 1863’te Tercüme Odası’na giren yazar, orada Şinasi ile tanışır.
- Şinasi’nin etkisiyle Batı edebiyatına yönelir. Şinasi Paris'e gidince Tasvir-i Efkâr gazetesinin yönetimini üstlenir.
Kenan Akyüz’e göre “Edebiyatın sosyal hizmete girmesi, çevresindeki her şeyle doğrudan doğruya ilgilenmesi prensibi ile Türk edebiyatı, asırlardan beri ilk defa olarak hayatla yüz yüze" gelir, “olayları ve insanları oldukları gibi görüp göstermeye" başlar. “Bu durum, eski edebiyatın her alandaki soyutluğundan kurtuluşun, somuta bağlanışın ifadesidir.” Kendinden önceki klasik edebiyatın kayıtlar ve klişeler dünyasından kurtulup hayatın karşısına aracısız, eli kolu bağlı olmadan çıkmaya başlayan sanatkâr, “her şeyden evvel, hürriyetini duyar ve tek başına bir ‘şahsiyet’ olduğunu anlar. Bu anlayışı yeni bir tabiat görüşü, yeni bir estetik, doğrudan doğruya hayattan alınan yeni konular takip ederler, içinde bulunduğu dönemin ‘ferdin hürriyeti’ prensibi ile tam bir uygunluk hâlinde bulunan ‘sanatçının hürriyeti’ prensibi, ona tamamıyla ‘şahsî sentezlerin yani yaratıcılığın kapılarını” açar.
Klasik edebiyat alışkanlığına hak, hukuk, adalet, hürriyet vb. siyasal ve sosyal düşünce kavramlarını getirerek yeni bir öz yaratmak istemiştir. “Halk Filozofu” unvanını şiirlerinde yerine getirdi. Modernleşme konusunda özellikte “Şiir ve İnşa" makalesiyle katkı sağlayarak halk dili ve şiirini savunmuştur.
Yeni dönemde dilin değişmesi gerektiğine inanan sanatçı, halkın anlayacağı “safi Türkçe'ye dayanan bir yazı dili kurmak ve bu dille edebî eser ortaya koymak ister. Halkçı anlayışların ve gazeteciliğin geliştiği bir devirde Paris’te yükseköğrenim gören sanatçının bu fikirlerden etkilenmesi gayet tabiîdir. Nitekim 1859’da yazdığı Şair Evlenmesine “bi’l-iltizam lisan-ı âvâm üzre kaleme alınmıştır" notunu düşer. Bu da başlangıçtan itibaren onun konuşulan Türkçeyi yazı dili yapmak istediğini gösterir. Hatta Müntehabat-ı Eş’ârında yer alan şiirlerin bazı mısralarına da benzer dipnotu düşüp “safi Türkçeyle yazılmıştır” demesi, halk dilini, konuşulan Türkçeyi yüksek edebî dil hâline getirme isteğini gösterir mahiyettedir.
I. “Her mevzun ve mukaffa lakırdı şiir olmak lazım gelmez. Her şiir mevzun ve mukaffa bulunmak iktiza etmediği gibi..." sözüyle ölçü,
II. “Kafiye basar(görme) için değil sem(duyma) içindir.” sözüyle kafiye
III. “Zerrattan şumusa kadar her şey şiirin konusu olabilir." sözüyle de şiirin konusunda süregelen yerleşik kalıplara karşı çıkmıştır.