12 . Sınıf: Türk Dili ve Edebiyat - 3. Ünite: Şiir - Tanzimat Dönemi Şiiri - Test Çöz - 2023 MEB müfredatına göre kazanım testleri ve cevapları ile online çözebilmeniz için hazırlanmıştır.
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
I. İlk dönemde divan edebiyatı nazım şekilleri dışına pek çıkılmamış, yeni kavram ve düşünceler eski biçimlerle söylenmiştir.
II. Özellikle I. dönem sanatçıları hece ölçüsü kullanmanın şiiri zayıflatacağını düşündükleri için daha çok aruzu kullanmışlardır.
III. Şiirde ilk defa konu bütünlüğü sağlanmış ve şiirlere özel bir ad, bir başlık konulmaya başlanmıştır.
IV. Romantizmin etkisindeki şiirlerde genel olarak coşkulu bir söyleyiş benimsenmiştir.
V. Biçimsel olarak eskiye bağlı sanatçıların yaptığı en önemli değişiklik, kasidenin bölümlerini kaldırarak doğrudan konuya girmeleridir.
Vatan Şarkısı
Âmâlimiz efkârımız İkbal-i vatandır
Serhadimize kal'a bizim hâk-i bendedir
OsmanlIlarız ziynetimiz kanlı kefendir
Gavgâda şehdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz
Kan ile kılıçtır görünen bayrağımızda
Can korkusu geçmez ovamızda dağımızda
Her gûşede bir şir yatar toprağımızda
Gavgâda şehdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz
Top patlasın ateşleri etrafa saçılsın
Cennet kapusu can veren ihvana açılsın
Dünyada ne bulduk ki ölümden de kaçılsın
Gavgâda şehdetle bütün kâm alırız biz
OsmanlIlarız can verir nâm alırız biz
"Halk Filozofu” olarak bilinen Ziya Paşa, hakimane şiirin son temsilcisidir. Eserlerinde toplumun aksayan yanlarını eski nazım biçimleri içinde öfkeli bir aydının çığlıklarıyla dile getirmiştir.
Tanzimat şiirinde asıl büyük yenilikleri yapan şairdir. Hiçbir kurala bağlı kalma gereği duymayan, Batı şiirinde görüp beğendiği ve Türk edebiyatında bulunmayan hemen her şeyi hiçbir tereddüt göstermeden gerçekleştirmeye çalışan şair, aruzlu, heceli, hatta aruzda hiç kullanılmayan kalıplar ve zaman zaman kafiyesiz şiirlerle, hayatı boyunca daima yenilik peşinde koşmuş, "ihtilalci şair” sıfatına lâyık olmuştur. Türk şiirine ilk defa felsefî düşünceyi getiren şair, özellikle “Külbe-i iştiyak, Kürsî-i İstiğrak ve Zamâne-i Âb’ gibi manzumelerinde, yer yer tasavvufî anlayışın, yer yer panteist görüşün de etkisi altında derin bir mistik coşkunluk içinde karşımıza çıkmaktadır.
Mahveder kendini bülbül bile hürriyet içün
Çekilir mi bu belâ âlem-i pür-mihnet içün
Din içün devlet içün can çekişen millet içün
Azme hâil mi olurmuş bu çürük ten kafesi
Tepeden iniyor bakın
Şu kızın nişanlısı şanlıdır
Yaradan nazardan esirgesin
Koca dağ delikanlıdır
Fese bak fese ne güzel de al
Ne de hoş belindeki morlu şal
Demedim ya ben sana bak da al
O kadar da bakma ziyanlıdır
Ne kadar da kızardın aman aman
Neden öyle başına çıktı kan
Beri gel bayılma a kız heman
Yüreğin de pek helecanlıdır
Tanzimat şiirinin en renkli şairidir. Türk şiirinde hem içerik hem de şekil bakımından büyük yenilikler yapmıştır. Tanzimat şiirinin Batılılaşma hamlesinin en büyük ihtilalcisi odur. Fakat bu ihtilal, sistemli, örgütlü bir yenileşme değil; Kaplan’ın ifadesiyle “İçine ne bulduysa doldurduğu bir torba” gibi karmakarışıktır. O, Türk şiirinde “düşünenden çok yapan” adamdır. Tüm bu yaptıklarıyla Servetifünuncular tarafından “üstat” kabul edilmiştir. Ruh, kader, ölüm, Allah, yokluk, varlık, hiçlik gibi soyut kavramları şiire sokarak ‘felsefe ve şiiri birleştirme” yolunda adımlar atmıştır. Şiirinde ölüm karşısında duyulan ıstırapla ölüm ve diğer metafizik problemler hakkındaki düşünceler, ıstırabın hafifleyip artmasına göre değişik ve hattâ birbirine zıt şekiller gösterir ve şaire çağdaşlarınca ‘tezatlar şairi” sıfatını da verdirir.
Yok dedikçe var olur yok mu garabet bunda
Nâm-ı hesti mi nedir hall-i muamma-yı adem
(Yok dedikçe (yok) var olur, bunda bir gariplik yok mudur? Yoksa yokluk bilmecesinin çözümü varlığın adı mıdır?)
Herkesin kısmeti yoktan gelir amma bilmez
Yeri var âleme men eylese selvâ-yı adem
(Herkesin kısmeti yoktan (yokluk) gelir, fakat insan bunu bilmez. Yokluk balını dünyadan (insanlardan) esirgese haklıdır.)
Ey şâm-ı garîb, eş şeb-i yeldâ-yı tahassür!
Gönlüm de senin zulmet-i vechin gibi muğber!
Eyvah! Karanlık geceler me’men-i ümmid.
Yokluk gibi varlık dahi târîkde yekser!
(Ey garip akşam, ey hasretin uzun gecesi, gönlüm de senin yüzünün karanlığı gibi kırgın! Eyvah. Ümit sığınağı, karanlık gecelermiş, yokluk gibi varlık da, karanlıkta aynı şey!)
Sevgilinin ölümünden kaynaklanan çeşitli duygular Makber’de doğayı da kapsar. Gerçi şairin ruhsal durumları ile doğa arasındaki yakınlık Bunlar O’dur’da yansıtılmıştı. Fakat burada daha bir yaygınlık kazanır. Değişik belirtileriyle doğa şairin üzünçlü duygularını paylaşır, hatta zaman zaman Fatma Hanım’ın görüntüleriyle özdeşleşir:
Ey yar, şu nevbahar sensin;
Ben anlıyorum ki yar sensin!..
Ettikçe nigah bahr ü berre,
Birden sanırım ki bazı kerre,
Meşcerdeki rüzgar sensin!..