11. Sınıf - Felsefe - 1. Ünite : MÖ 6. Yüzyıl - MS 2. Yüzyıl Felsefesi - MÖ 6. Yüzyıl - MS 2. Yüzyıl Felsefesi - Ünite Tekrar Testi - Test Soruları
TestSorular'da sadece oturum açmış öğrenciler çözdükleri testlerden puan kazanabilir.
Yok benim amacım puan toplamak değil sadece kendimi geliştirmek istiyorum diyorsan, sorular seni bekliyor.
Felsefe için gerekli olan kritik zihniyet, kişinin kendisine öğretilen ya da sunulanla yetinmeyip, dünyadaki varlıkların, şeylerin, niçin oldukları gibi olmaları gerektiğini anlamaya çalışmasıdır. Bu noktada Thales’e baktığımızda, Yunan dini ya da mitolojisinin sunduğu açıklamayla yetinmeyip, varlıkların niçin olduklarını anlamaya, açıklamaya çalıştığını görürüz. O, gözle görülen varlıkların meydana getirdiği çokluğun gerisinde gizli olan birliği, kaosun gizlediği düzeni görebilmek, görünüşün arkasındaki gerçekliği öğrenmek için birçok araştırma yapmıştır.
Anaksimandros’a göre, başlangıçta dünyayı da içine alan büyük bir ateş çemberi vardı. Bu ateş çemberi parçalanınca, bu kez ateş saçarak dünyanın çevresinde dönmeye başladı ve böylelikle gezegenler ve yıldızlar oluştu.
Çin ve Hint felsefesi, gerçek felsefeye özgü temel özelliklerden birçok bakımdan yoksundur. İyonya uygarlığı ise, var olan şeylere tamamen dışarıdan bakan rasyonel bir temele sahipken, söz gelimi Çin felsefi sistemlerinden Lao-Tzu’nun Taoculuğunun felsefeden çok mistisizme karşılık gelir. Konfüçyüs ise bir filozoftan çok ahlak öğütçüsü olup, metafizik konularla ilgili derinlikli bir kavrayışa sahip değildir. Hint felsefesi de dinle olan ilgisini hiçbir zaman koparmamış, hiçbir zaman tam bir felsefi karakter kazanamamıştır.
Pythagoras, evrenin asıl sırrını ve yapı taşlarını sayılar üzerinden açıklar. Ona göre, başta mükemmel ve her şeyi kapsayan “1 0 ” sayısı olmak üzere, birden ona kadar tüm temel sayılardan her biri kendi gücüne ve anlamına sahiptir. Dünyanın uyumu, içindeki her şeyin sayıların birbiriyle ilişkilerine göre düzenlenmiş olmasından kaynaklanır.
Aristoteles, Platon’un öğrencisidir. Fakat aralarında önemli farklılıklar vardır.
Platon varlığı, fenomenler dünyası ve idealar dünyası olmak üzere ikiye ayırır. Bu ayırımdan hareketle Platon’un geliştirdiği İdealar Kuramı'na göre, mutlak gerçeklik, hakikat idealarda bulunur.
Aristoteles de, daha önceki filozoflar gibi hakikati keşfetmek, neyin gerçekten var olduğunu bulmak istiyordu. Kabul edilmelidir ki Aristoteles bu doğrultuda, hocası Platon da dahil olmak üzere, herkesten daha çok yol aldı; hakikate biraz daha yaklaştı. Bunu sağlayan şey de sadece felsefi dehası, analitik düşünen aklı ve dolayısıyla, bir filozof olarak büyüklüğü değildi; içinde bulunduğu tarihsel dönem itibarıyla o güne kadarki birikmiş olan Yunan felsefesine tepeden bakabilme konumunda olmasıydı.
Platon’a göre, iyi ideası kayıtsız şartsız, mutlak olandır, açıklanmaya ihtiyaç göstermeyendir. Biz nasıl güneşe bakamıyor ama ondan gelen ışık sayesinde nesneleri görebiliyorsak, kavrayış dünyasındaki “iyi ideası” da güneş gibidir. Güneş görünen dünyadaki nesneleri görünür kıldığı gibi, “iyi ideası” da nesnelere gerçekliğini, akla da bilme gücünü veren şeydir.
Felsefi düşünce öncesinde Eski Yunanlılarda, insanın kendi ruhunu, hayatını eşyaya, doğaya yansıtmasından, diğer bir deyişle özneyi nesnede görmesinden ibaret olan bir düşünce tarzı vardır. İlk bilim ve felsefe hareketi bu düşünce içerisinde uyandı. Felsefi düşünceye geçiş sürecinde Yunanlılar karşılarında ilk önce kendilerine benzer yüzleri, huyları ve hırsları olan bir tanrılar dünyası görüyorlardı.